12 Nisan 2011 Salı

Ne Yarıştırıyoruz Anlamıyorum ki!

Google sağolsun.

Bütün anlamlı gün ve geceleri sayesinde takip eder olduk.
Bugün de ilk insanlı uzay yolculuğu'nun 50. yıldönümüymüş. Dile kolay 50 yıl.


Eee 50 yıl geçti de ne oldu sanki!
İşte maymundan sonra insan gönderdik, kazasız belasız geri de döndü afferin bizeee..

Ne bileyim bi kolonileş, bi ayda tatil köyü kur falan. Nerdee...

50 koskoca yıl geçmiş, bıraktım uzayda yaşamayı, turistik geziler bile başlamadı.
Ki onu da kesin Disneyland yapar, na şuraya yazıyorum!

Oysa ki Yuri vatanına döndüğünde, acaba nasıl hayal edilmişti gelecek? 

Bundan sonra daha büyük adımlar atılacak, uçan arabalar, uzay yolculuğu Taksim-Aksaray gibi olacak, savaşlar barışa dönüşüp, hastalık falan kalmayacaktı. Hepimiz sıkıcı ama mutlu yaşayacaktık.

Bir de CyberPunk'ın çizdiği gelecek vardı ki aman diyeyim, şimdiden öl daha iyi.

Dev binaların arasında yaşayan insanlar, sosyoekonomik adaletsizlik almış başını gitmiş, bir de tepene asit yağmurları.

CyberPunk'larda en dikkatimi çeken o dev binalar olmuştur.

Lan kişi başına 3 çocuk yaptık diyelim. 
Onlar da 25 yıl sonra 3 yapsın.
Etti sana 9. Eee bi bu kadar da ölüyor. Hangi ara bu kadar üredik de dağlara, tepelere sığmaz olduk. Bu dev binalarda kimler ikamet etmekte?

İşte bu senaryo, adım adım hayata geçiyor. 

Bugün birçok gazetede yer alan "Araplar 1 mil uzunluğunda bir bina yapacaklar ve kendi rekorlarını kıracaklar" haberinde sonra şimşek çaktı.

Sebep: Sidik Yarışı (çok afedersiniz bu tabiri kullandığım için ama hem yöresel hem de bizim evde çok kullanılır)

Nasıl mı?

Demografik açıdan bakıldığında, artık dünya nüfusu durağan bir trend takip etmekte, yani yeni doğanların sayısıyla ölenlerin sayısı da eşit. Daha fazla eve mi ihtiyacımız var, yoksa dünya üzerinde yerleşim yeri kurulacak toprak mı kalmadı.
Yoo, o halde neyin rekoru kırılıyor.

Kim, daha uzağa sıçratıyor'un rekoru kırılıyor. 
Kim, daha çok parasının olduğunu gösterecek'in rekoru kırılıyor.
Kim, daha çok gösteriş meraklısı'nın rekoru kırılıyor.

Bizlere de yakın gelecekte değil ama doğal kaynaklar tükenip, asit yağmurları başladığında hamam böceği gibi o kocaman binaların arasında dolanmak kalıyor.



8 Nisan 2011 Cuma

Evet Amerikalı Oluyoruz!

Mavi Jeans, hayatımıza, galiba ben ortaokuldayken falan girmişti.
O zamanlar bi 501 modası vardı ki her renginden alınır, böyle beşiz gibi dolaşırdık.

Ne salaklık...

Bi farkındalık yarat, ne bileyim git farklı bişeyler al değil mi?

Mavi Jeans, yurtdışı özentisi olan bizler arasında, pek rabet görmeye dursun, hem ülkemiz de hem de yurtdışın da çalışmaya  devam etti.

Azimle ş'pan, dağları bile deler ne de olsa!

Hatta öyle ki yeri geldi, jean'nin anavatanındaki markaları tahtından etti.
Tabii bunlar olurken internet falan yok, hak getire, sağdan soldan bir iki haberle bilgi sahibi olduk.

"Evet çok oluyoruz!" derken, hakkılardı sonuna  kadar.


İSTANBUL T-SHIRT Koleksiyonu


2009 "Burası İstanbul!" kampanyasından önce mi yoksa eşzamanlı mı çıkarttılar bu koleksiyonu inanın farkında değilim. (tahmin edileceği üzere hala bir Mavim yok :)

Bu şehrin zenginliğinden asgari miktarda beslenen koleksiyon, yeni bir pazar yarattı ve 
"Abi, yurtdışına gidince alıyoz yaa, burada da yapalım köprü, kız kulesi falan koruz" girişimcisinden tutun da, pazarda söz sahibi olan markalara kadar bir İstanbul sevdası aldı yürüdü.

Ha bir kısmı başarılı olup, bu pastadan güzel paylar aldı ama çok uzun soluklu olmadı.

Peki İstanbul T-shirtlerini hayatımıza sokan Mavi, devamlığı sağlıyabildi mi?


Sendeyiz Kıvaçcığım...





İSTANBUL kelimesi içindeki "N” harfi NY Yankees logosu şeklinde yazılmış ve sonuçta gördüğünüz tasarım harikası çıkmış.

Anlamadığım;

Bu t-shirt, 
 
1- İstanbul'luyum ya da en azından burada yaşıyorum ve muhteşem şehrimin adını göğsümde taşımak istiyorum milliyetçisi için mi?

2- Yoksa, ben zekası düşük bir yabancıyım ve bırak bu şehri, Türkiye'yi harita üzerinde gösteremem diye aval aval dolanan, 
"Aaaa NY 'ye de gitmiştik bak ne güzel!" diyen turist için mi tasarlanmış?

Ki, İstanbul'un ismini hala Kostantinapolis sanması da cabası!

Bu t-shirt, benim ortaokuldaki özenti halim ya da bu şehirde yaşayıp, NY hayalleri kuranlar için ve tabi ki yukarıda betimlediğim aval turist için tasarlanmış.

Espri ve tasarım kaygısı gütmeyen "Aman işte İstanbul olsun da üzerinde diyen" Osmanbey tekstilci tarafında da tasarlanmış.
Sonuçta, Bi Mavi Jeans vardı a dostlar, aldı yürüdü, salladı taaa Amerikaları!
Ha bi de "Çok Oluyoruz!" derledi, meğersem "Amerikalı olmuşlar!" haberimiz yok.

      
NOT: Bu yazıyı, Perşembe günü, bir Mavi Jeans mağazası önünden geçerken, yukarıda ki afişi görünce yazmaya karar verdim.
Masama geçtiğimde ilgili görsel için resmi sitelerine girdiğimde print screen için beni bekliyordu.
Akşam evden çözerim aman şimdi vakit ayırmayayım diyen ben eve varıp yazmaya başladığımda ne göreyim, görselin yerinde yeller esiyor.
Daha da fenası, koleksiyon tanıtım sayfalarında bile bulamıyorum.

Ya bu hata, başka birlerinin daha dikkatini çekti ve t-shirt pazardan çekildi,
Ya da site güncellemesinde güme gitti.

Daha fazla düşünemeyeceğim. Mavi Jeans'e bu kadar mesai harcamak fazla!
     



6 Nisan 2011 Çarşamba

Nihatım Doğanım

Nihat Doğan'nın ilk çıkış şarkısı olan, "Kırdın Kalbimi" isimli muhteşem eseri hatırlayanınız var mı? 

Özellikle de klibini...

Kırmızı muhteşem bir atmosfer! 
Selilütleri 1000 mt'den falan görünen 3. sınıf bir dansöz! 
(Hangi pavyondan çağırdılarsa artık)
Ve gençliğinin ilk yıllarında, toy bir delikanlı!

Boşuna aramayın sağda solda, galiba her yerden silinmiş klip.

Ya da Seda Sayan'la birlikteliği dışında Nihat Doğan'ı bilen biri var?


Peki kariyerinde, Deniz Akkaya'nın estetik olmadan önce klibinde oynaması ve Seda Sayan'nın sevgilisi olmak dışında önemli bir başarıya imzaya atamamış Nihat Doğan, şimdi noldu da ünlüler-ünsüzler yarışmasında boy gösterdi?


Çünkü taklidi başka bir yarışmada 1. olarak bütün dikkatleri üzerine çekti!

TV'deki başarısı artık tartışılamayan Acun Ilıcalı, Yeteneksizsiniz Türkiye'de  birinci olan taklitçi çocuktan sonra baktı reytingler tavan, hemen Survivor'a Nihat'ı transfer etti.

Merak ettiğim,Yıldız neden kabul etmedi ada yarışmasını?

Acun'u bu başarısından dolayı kutluyor, Allah gani gani paralasın diyorum.



Ha bi de Nihatım Doğanım, merak etme! Bizlere emanet ettiğin vatan, şu anda gayeettt eğleniyor :D

4 Nisan 2011 Pazartesi

Gel Bana Digi Digi

Lan tam da blog yazmayı kafaya koymuşken, blogspot'un kapatılması beni pek de motive etmedi.
Bu süre zarfında aklımdan onlarca fikir geçti,
aman da bi yazasım var sorma gitsinler falan da olmadı.

Yaptığım tek şey, bütün blogumadokanma kampanyalarına katılmaktı sadece.



Ne bileyim, başka bir sitede yazmaya çalış, tumbler falan dene değil mi?
Nerdeee!!

Varsa yoksa, on dönüm bostan,  yan gel yat osman!


Allahtan bu sefer, birilerinin sesi fazla çıktı da blogspot çok uzun sürmeden yeniden aramızda.
Darısı haberimiz olmadan kapanan diğer sitelerin başına.

So, tell the girls that I'm back in town!


Konu malumunuz,

Maçları yayınlayan bloglar yüzünden ve bilişim suçları yasası tam anlamıyla olmadığından ilgili sayfalar kapanacağına bütün sitenin kapatılması.

Özetle, hastalıklı dal budanacağına, kökten bütün ağacın kesilmesi.

Peki Sayın Digi,

1- Blog takip edenlerin yüzdesiyle, sana üye olanların yüzdesi arasında bir araştırma yaptın mı?
Kaç üyen senden tiksindi bu davranışından dolayı, kaçı üyeliğinden vazgeçti biliyor musun?

2- Hayatımda maça gitmedim. Tek izlediğim maç da, David Beckman'ın düşerek penaltıyı kaçırdığı milli maçtır ama bildiğim bir şey var ki o da maç izlemenin beraber yapılan bir aktivite olduğu.

Solo değil yani. Ya gider stadda izlersin ya da arkadaşlarını alır bir kahvede.
Bloglardan izlenen maçların sana  ne kadar zarar ettirdiğini araştırdın mı? 

3- Emre Belezoğlu'nun boyu ve huylarıyla alakalı çok pis bir tezahurat öğrendim geçenlerde
aman diyeyim.



4-Yıllar önce bi Cine5 vardı hatırlar mısın Digi?
Şimdilerde Lerzan Mutlu orada program yapıyormuş diyorlar.

5- Hayallerimize dokunacağına, gittin blogspotumuz dokundun.

Sana hiç yakıştıramıyor ve ikinci sarı karttan seni saha dışına alıyorum Digi!