11 Şubat 2011 Cuma

Ortalama Türk Erkeği Bulundu!

Bugün, Milliyet Gazetesi’nde bir haber takıldı gözüme.


Ortalama bir Türk erkeğinin portresi yapılmış.
Sanatçı Mike Mike, Ankara Gençlik Parkı ve İstanbul Eminönü’nde (semtlere dikkatinizi çekerim!)
Rastgele insanları, 1  TL karşılığında (ucuzcu Mike) fotoğraflamış ve bilgisayarda birleştirmiş.




Teknoloji, sen nelere kadirsin!
Her insanın içinde yatan cevheri, ne de güzel çıkartırsın!
Zaten önemli olan ruh güzelliği değil mi? (Oldu canım, akşam da o ruhu alırsın koynuna artık!)

Bir de şikayet edilir, Türkler bakımsız ve çirkin diye.
Anadolu, dönmüş yol geçen hanına, hanım kızım, iyi gen mi kaldı geriye?
Çekinik kaldı tabi garibim.


Bu kadar adamı birleştir, sonuç, eli yüzü düzgün, temiz bakışlı biri çıksın.

PES!!!

Allah günah yazmasın ama 25 yanlış, 1 doğru edebiliyormuş gerçekten!


NOT: Anadolu’nun bu, kimin eli, kimin cebinde belli olmayan durumu, bana hep şu şarkıyı hatırlatır.
          Safiye Soyman ne içli söyler “Gelen vurdu, giden vurdu.”

10 Şubat 2011 Perşembe

Sevgililer Günü

Önümüz malum Sevgililer Günü.

Kalpler, cicili bicili kırmızı aksesuarlar, bol şampanya-çilek ikilisi, belki yaramazlar için krema ya da egzotik yağlar ;)

Ve tabi ki kristal taşlar

Araba kaportalarından tutun, cep telefonlarına, göz makyajlarına kadar nerelerde kullanılmadı ki!





BİR YER KALMIŞTI!

O'NU da ben öneriyorum...



ya da bihaberim böyle bir uygulamadan ve Amerika’yı yeniden keşfediyorum.


Beğeninize ve yaratıcılığınıza göre çeşitli uygulamalar yaptırabilir, farklı bir deneyim yaşayabilirsiniz.
Denemeye değer mi? Değer!!

Tabii ne kadar sağlıklıdır ve seks esnasında ne gibi sakıncalar doğurur, jinekolog olmadığım için bilemeyeceğim.
Bir uzmana danışmakta fayda var!

Ne saçmalıyosun diye soranlara da ufak bir hatırlatma!
Tom Ford'un Gucci günlerinden...


5 Şubat 2011 Cumartesi

Esteban

Biz küçükken Esteban vardı.

Inkaları konu alan ve dertlerinin ne olduğunu hala çözemediğim 2. sınıf bir çizgi film.


Bu Inka ergeni Estaban, arkadaşı Zia ile "Altın Kuş"a binip, dertleri neydi bilmiyorum, arkası yarın tadında maceralar yaşardı.

Altın Kuş derken... Ne zenginlik ama!!!

Ne uğraşıyorsun, kuştan iki tüy yol, bozdur bozdur harca!
Çocuk işte! Saf ve temiz oluyorlar bi yaşa kadar. Şimdi o kuş kelaynağa dönmüştür.
Neyse konumuz bu değil.


Esteban, Givenchy'nin önümüzdeki 2011 yaz için hazırladığı couture koleksiyonunu incelerken aklıma geldi.

İlk tepkim  "Amanın Inkalar geliyor hem de 2012 öncesi vay bee ne pazarlama" oldu.

Ama kazın ayağı mı, bacağı mı neyse işte hiç de o kadar uzun değilmiş ne yazık ki !









Riccardo Tisci, Givenchy 2011 yaz couture koleksiyonu için uzak diyarlardan, Japon kültüründen ilham almış. Şükürler olsun ki geyşalar değil!

Tisci, Japon robotları ve bir dansçı olan Kazuo Ohno'u koleksiyonuna konu etmiş. Hatta direkt etmemiş. Tisci'nin bir arkadaşı olan Antony Hegarty'nin The Johnson'larla gerçekleştiridiği tribute konser üzerinden dolandırmış.

Onho'nun romantikliği ve melankolisi, kurumuş çiçeklerin renkleriyle bezenmiş.
Ee adam ölü, haliyle çiçekler de kuru, kurguya bak bee!
Robotlar da aplikelerde, ayakkabı ve koca şapkalarda yerini almış.
Ha bi de kuşlar var, onları da unutmamak lazım.

Yazarken bile fenalıklar bastı. Bu kadar lafa ne gerek var.

Ne anlattığın değil, karşındakinin ne anladığıdır önemli olan!

Zeynep Tosun ne güzel söylemiş "Tasarımlarımda altyazıya gerek duymuyorum" diye.


Israr ediyorum. Koleksiyonun ilham perisi Zia!

Büyümüş, güzel olmasa da hoş bi kız olmuş.
Esteban'la fingirdeşmeleri ne alemdedir bilmem ama,
Birleşmiş Renkler mankeni olabilecek kadar kendine has bi tarzı olmuş.

Güney Amerika'nın imgelerini farkında olmadan  alınmış,
Pudra tonlarında kumaşlardan tasarımlar oluşturulmuş ki ucuz durmasın!
Paraları yetmemiş herhalde Altın Kuş, Kumaş Kuş olmuş, sağa sola serpilmiş.
Kafaya da ne olduğunu hala çıkaramadığım şeyleri (şapka diyemeyeceğim n'patın sen Philip Treacy!) takmışlar.
işte sana Givenchy 2011 yaz couture koleksiyounu



Ahh Esteban ahh!

Daha da incelersek işler iyice sarpa sarıyor.

Ne yazık ki hepimiz tanıyoruz O'nu!

Petek Dinçöz'ün üstü şifon ya da tül, altlara doğru volan ve tüylerle hareketlendirdiği (hastayım bu lafa) ve ablalarına özendiği o muthiş tuvaletlerini, pudra tonlarında dik, kafasına da bir kettle koy, oldu sana mis gibi 2011 yaz Givenchy couture koleksiyonu.

2000 saatte biçtiğin, 4000 saat diktiğin, 90 metrelik pile hazırladığın (ki bana hala Esteban'ı hatırlatıyor) o koleksiyonun,

Balkanlardan ülkemize girince, Petek Dinçöz olmaktan bir adım öteye gidemiyor ne yazık ki. 



NOT1: O şapkalar bana aerodinamik Geyik Boynuzunu anımsatıyor.
NOT2: Türk Magazin Basınının Şık-Rüküş anonslarında kullandığı bu "Hareketlendirdiği" sözüne iki çift lafım var.
1- "-lendirdiği" bir kişinin kendi kendine yaptığı bir eylemde kullanılabilecek bir ektir. Sanatçı kardeşlerimiz Biçki-Nakış mezunu olmadığı ve kendi kıyatfetlerini dikemediğine göre kıyafete hareket de vermezler.
2- Her kıyafetin hareketli olmasına da  gerek yok ayrıca NOKTA

3 Şubat 2011 Perşembe

merhaba :)

Herşey aslında bu kelime ile başlamaz mı?

Tanışmalar, karşılaşmalar, mailler, hatta
msn konuşmaları.

ve tabii ki ilk yazılar...

Uzun zamandır aklımda olan "bir blog açmalıyım" fikri artık hayatta.

Çarpık çalışan zihnim, iftiharla sunar...

grabropE...



Neden mi?

- Eee artık yeter, benim de söyleyeceklerim var hakim bey!

- Bu kadar yıl, o kadar bilgiyi boşuna mı depoladı bu saksı. Format atamadığına göre bırak dökülsün parmaklarından...

- Herşey teoride başlar ve iki kadehten sonra yatakta biter!


Taktım kafama kaptan kasketimi, çektim özenle gemimin güvenlik ipini,
Fonda Barış tutturmuş, "işte hendek, işte deve!"
ya atlayacağım ya düşeceğim zihin gardrobunuzu düzenlerken.


Tabii ömrü ne kadar sürer, ne olur ne biter ya da ben ne zaman sıkılırım bu işten henüz belli değil!